Maceraperest bir yay burcu olarak Kudüs uçağında aklıma gelen tek şey “acaba çatışmaya denk gelir miyim?” oldu. Elimde makinem, heyecanla uçaktan indim. Bizi alacak aracı beklerken sağın solun fotoğrafını çekeyim dedim. Anında yakaladılar ensemden. “Sil o fotoları!” dedi İsrail polisi. Güvenlik sebebiyle havaalanının fotolarını bile çektirmediler bana. Ee şimdi ne olacak? Burayı bile çekemedik, vukuat olursa nasıl çekecektim?
Hayfa
İlk durak Hayfa. Burası İsrail’in en büyük üçüncü şehri. En büyük uluslararası limanı da burada. Hayfa’nın peyzajı beni çok şaşırttı. Buraların bir zamanlar çöl olduğuna inanmakta zorlandım. Özellikle Bahai Bahçeleri ve Altın Kubbe‘yi görünce küçük dilimi yuttum desem yalan olmaz.
Bahçenin simetrisi, basamakların görkemi, ve o altın kubbe… Bahailer aslında oldukça hümanist insanlar, dünyanın tek ülke olması gerektiğine inanıp tüm din ve ırktaki insanları kucaklıyorlar. Sanki biraz daha mütevazi olmalılar gibi geldi bana. Bu şatafata şaştım kaldım. Hayfa, Bahai bahçeleri ve altın kubbenin dışında limanı, plajı ve müzeleriyle de gezilebilecek, keyifli bir şehir.
Kudüs
Sadede gelelim, Kudüs‘e geçelim. Her yer ellerinde tüfekler, ayaklarında spor ayakkabı, sivil kıyafetli, güneş gözlüklü havalı genç askerle dolu.
İsrail‘de askerlik zorunlu. 18 yaşını dolduran kadınlar iki, erkekler ise üç yıl askerlik yapıyor. Muafiyeti olanlar da var tabii. Mesela İsrailli Araplar, hamile veya çocuklu veya evli kadınlar, ortodoks dindarlar vb. Kudüs, paylaşılamayan şehir, korumak için çok sayıda asker barındırıyorlar haliyle.
İsrail’in başkenti Tel Aviv diye bilirdim gitmeden önce, birçok Müslüman ülkede bu şekilde kullanıldığı için. Ama İsrailliler başkentin Kudüs olması konusunda ısrarcı. Aslında dünyanın büyük bir çoğunluğu da kabullenmiş durumda. Google’da da kocaman bir “Kudüs” çıkıyor, “İsrail başkent” diye aratınca.
Kudüs‘ü gezince insan daha iyi anlıyor neden paylaşılamadığını. Burası öyle bir şehir ki hiçbir ülkeye, hiç bir dine ait olmamalı aslında. Dünya şehri, tüm dinlerin merkezi filan olmalı. Hem Hristiyanların, hem Müslümanların hem de Yahudilerin kutsal toprakları burası. Yahudilerin ilk kutsal tapınağı burada inşa edilmiş, İsa’nın çarmıha gerildiği, gömüldüğü, yeniden dirileceği yer de burada, Müslümanların ilk kıblesi, Hz. Muhammedin Allah katına çıktığı yer de burada. Kim hangisinden vazgeçer ki?
Süleyman Tapınağı, Kudüs’teki ilk Yahudi tapınağıymış. Ağlama Duvarı da onun batı duvarı. Yahudiler Süleyman tapınağını ortaya çıkarmak için sürekli kazılar yapıyor, Mescid-i Aksa da bu alanın içinde kaldığından kıyamet bundan kopuyor. Bugün birçok kişinin huzur buluğu, dertlerini ve dileklerini paylaştığı bir duvar. Ben eksik kalmadım tabii ki hemen dileklerimi bir kâğıda yazıp duvarın bir yerine sıkıştırdım.
Mescid-i Aksa
Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi. Bundan daha da önemlisi Hz Muhammed’in Mescid-i Haram’dan (Mekke’den), Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) miracı gerçekleştirdiği, Allah katına çıktığı yer. Daha ötesi yok. Mutlaka gezmem lazım.
İçeri girmek için önce çarşıdan bir başörtüsü aldım. Kendimden emin Mescid-i Aksa‘nın kapısına gittim. “İsmin ne?” diye sordular “Buket” dedim. “Giremezsin” dediler. Nasıl ya? Bizim grup komple girdi niye beni almıyorsunuz? “Sen Müslüman değilsin” dediler. Hoppalaa! Ağlama Duvarı’na da Kutsal Kabir Kilisesi’ne de her dinden her tipten insan girip duasını ediyor ama Mescid-i Aksa’ya sadece Müslümanlar giriyor! Acaba buna mı şaşırsam, yoksa beraber geldiğim tüm grubun içeri girip sadece benim Müslüman olduğuma inanmamalarına mı?
Hemen pasaportumu çıkarttım “bakın” dedim “Türk’üm ben”; izini kopardım, girdim içeri. Ama öyle camiyi serbestçe gezmek yok. Bizi topladıkları gibi nasıl bir saldırı altında olduklarını anlatmaya başladılar. Mescid-i Aksa’ya giren herkese yaşadıkları zulmü anlatıyorlar. “Basın yazmıyor, anlatmıyor” diyorlar. Mescid-i Aksa’yı gezme heyecanım endişeye dönüştü birden. Mescid-i Aksa‘nın konumu eski Süleyman tapınağının içinde. İsrailliler hummalı kazı çalışmaları yaparak bu tapınağı yeniden ortaya çıkarmaya çalışıyor ama Mescid-i Aksa engel oluyor. Camiyi yıkarlarsa dünya savaşı başlar. Yıkamayınca da böyle burunlarından getiriyorlar işte.
Kutsal Kabir Kilisesi ya da diğer adıyla Yeniden Diriliş Kilisesi’nin 4 yüzyıldır İsa’nın yeniden dirileceği yer olduğuna inanılıyor. Ayrıca kilise İsa’nın çarmığa gerildiği ve gömüldüğü yer olan Golgotha’da yer alıyor. Bu kilisede İsa’nın kabrinin bulunduğuna inanılıyor. Burası Hristiyanlar için önemli bir haç noktası. Ziyaretim sırasında kendini beyazlara bürümüş, sembolik bir kabri öpüp hürmet gösteren insanlar var. Bakın şu tesadüfe ki burası da Mescid-i Aksa ve Ağlama Duvarının dibinde.
Üç büyük din için de çok değerli Kudüs. Heyecanı, korkuyu, saygıyı, kutsallığı vb. hepsini birden hissediyor insan bu şehirde. İnsanlığın nasıl incecik bir ip üzerinde yürüdüğünü, birbirimize saygı duymanın ne kadar güç ama bir o kadar da gerekli olduğunu…
Kudüs‘e gidin. Dininiz, diliniz, ırkınız, renginiz, fikriniz ne olursa olsun gidin. Her şeyin başladığı ya da bittiği, ezan sesinin çan sesiyle karıştığı, sokaklarında hahamların yürüdüğü bu şehre gidin ve üzerinde düşünün lütfen.
Bu yazı Medya Günlüğü‘nde daha önce yayınlanmıştır.